İstanbul Kartal ‘da Çöken Bina da İmar Affına Başvurmuş
6 Şubat günü çöken Yeşilyurt apartmanı 21 kişiye mezar olmuştu. Kaçak yapılarda denetimi ortadan kaldıran ‘İmar Affı’ bu olaydan sonra “riskli binalar” tartışmasını başlattı.
Yeşilyurt Apartmanının çökmesinin ardından enkaz altında kalmış bedenler ve bir türlü çözüm bulamadığı ‘riskli konutlar’ tartışması başladı. Yeşilyurt Apartmanı’nın 3 kaçak kata sahip olması ve buna rağmen bina için ‘imar barışı’ kapsamında yapı kayıt başvurusunda bulunulmuş olması ise, “İmar barışı uygulaması ne kadar doğru?” sorusunu gündeme getirdi. İmar affı olarak da adlandırılan İmar Barışı düzenlemesi ile kaçak ve denetimsiz binalara af yolunun açıldığı ve İstanbul’da her iki binadan biri Yeşilyurt Apartmanı ile aynı kaderi paylaşma tehlikesi ile karşı karşıya olduğu gözler önüne serildi.
İmar Barışına Yaklaşık 10 Milyon Başvuru
Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum tarafından ocak ayı başında açıklanan verilere göre, İmar Barışı düzenlemesine başvuran kişi sayısı 9 milyon 722 bini aşarken, bu başvurulardan 1 milyon 813 bin 768’ine Yapı Kayıt Belgesi verildi. Bu sayede devlet kasasına giren para 12 milyar TL’yi aştı. Başvurularda ilk sırayı yaklaşık 500 bin başvuru ile İstanbul alırken, İstanbul’u İzmir ve Konya izledi. Ruhsatsız ya da ruhsata aykırı yapıların kayıt altına alınması amacıyla 31 Aralık 2017’den önce yapılan konut ya da iş yerleri için 6 Haziran 2018’de çıkarılan İmar Barışı düzenlemesi, 1 Ocak 2019 tarihinde 6 ay daha uzatılmıştı. Buna göre İmar Barışı’na başvurular 15 Haziran 2019’a kadar uzatılırken, Yapı Kayıt Belgesi bedeli ödemeleri için de son tarih 30 Haziran 2019 olarak belirlenmişti.
Peki bir yandan deprem ülkesi Türkiye’deki riskli binaları ‘kentsel dönüşüm’ politikalarıyla yıkmak üzere harekete geçen hükümet, neden diğer yandan ‘imar barışı’ ile riskli ve kaçak binaların affedilmesinin yolunu açıyor?
Şehir Planlamacıları Odası Başkanı Orhan Sarıaltun, bu soruya “Hükümetin kentsel dönüşümde önceliği rant alanları olunca, sistem baştan yanlış uygulanmış oldu” yanıtını veriyor. Türkiye’nin tarihi boyunca defalarca deprem ve riskli konut gerçeği ile yüz yüze geldiğini ve çok ağır bedeller ödediğini ifade eden Sarıaltun, “Yaşanan her felaketten sonra hükümetler ‘dersimizi aldık’ deyip yeni yasalar çıkarsa da, pratikte ne yazık ki önemli bir mesafe kat edilmedi” diyor.